Frank Thiess
1890 - 1977
frank abimiz nazi almanyasında yaşayan genç bir yazar.
‘bıçkın delikanlı’ derler ya hani,
işte onun alman şubesi.
bilgisiyle, kültürüyle, sert çıkışlarıyla ortamlarda bilinen birisi. arada kafa açtığı da oluyor anladığım kadarıyla ama,
fikrinin arkasında duran birisi.
kırk elli yaşlarına kadar böyle takılıyor.
sonra almanya hitler ile tanışınca, işler değişiyor.
ölmemek için ülkeden kaçan akademisyenler,
‘tadımız kaçmasın abi’ diye giden sanatçılar,
ve çaresizce susup, başını eğerek hayatına devam eden aydınlar.
frank’ın çevresi işte bu hale geliyor.
kaçaklar ve tutsaklar.
ama frank bunlardan hiçbiri değil.
frank gidemiyor,
içine sinmiyor,
bedeni bir türlü orayı terkedemiyor.
ama aklı orada değil,
aklı boyun eğmiyor.
‘ben içeriden göçmenim’ diyor.
“kazanamıyorum,
ama kaybetmeyeceğim de.
bunlar bir gün bitecek,
ve birlikte enkazını kaldıracağız.
tamam.
ama, bütün evler yıkıldı diye,
kendi evimi de yıkılmaya terk etmeyeceğim.
kapımın önünü de süpüreceğim,
bahçemi de güzelleştireceğim.
bütün sokaktaki evler yıkılmış olsa da,
bahçemin çiçekleri parlayacak bu gri enkazda.
neden mi?
çünkü,
bi’ yerden başlamak lazım.”
anladığım kadarıyla bu tarz bi konuşma geçmiş yani,
yaşayandan dinlemek ayrı olur tabi.
ha şu da var,
biz yirmi sene sonra çocuklarımıza bugün yaşadıklarımızı anlatarak baya bi’ kafa açıcaz belli ki.
ama onlara ne anlatıcaz?
anlattıklarımızın on numara bi’ finale ihtiyacı var gibi.
frank abimizin filminin güzel bi’ finali var mesela.
almanya kurtuluyor dertten tasadan,
yaralarını sarmaya başlıyor.
kaçan göçen herkes geri geliyor, bi’ şenlik havası.
devlet frank’ın kapısını çalıyor.
‘gutentag üstadım’ diyor,
‘artık bitti. çıkabilirsin evden.’
frank da yıllardır yazıp yazıp sakladığı kitapları birer birer bastırmaya başlıyor.
ve enkazın kaldırıldığı yıllarda birçok alman,
frank’ın kitaplarına tutunuyor.
konu seramikten nerelere geldi, dimi?
aslında,
konu hep seramikti.